KELİME | | MA’NASI |
Ahvâl | احوال | Haller. Vaziyetler. Oluşlar. |
Akvâl | اقوﺍل | Sözler. Kaviller. |
Aslah | اصلح | En Sâlih. Daha Sâlih. |
Âtüzzikr | اۤتىالذکر | Aşağıda zikr edileceği üzere. |
"GENÇLER! Gavur lisânlarını öğrenmek ve hâfızalarınıza bir çengel gibi geçirmek için çekdiğiniz çileleri, dökdüğünüz terleri, oynattırıldığınız oyunları, ve harıl harıl akıttırılan zamanlarınızı bir düşününüz! Eğer bütün bunlara rağmen ecdâdınızın yazı ve lisânını da zihin, kalb ve rûhunuza bir hayat iksiri olarak nakşetmenin çok daha az çilesine talib olamazsanız, o ecdâdın belinden gelib yolundan gitdiğinizi istifâya hazır olunuz!." (Ahmed Selâmî)
5 Haziran 2011 Pazar
-A-
-B-
KELİME | MA’NASI | |
Ba’de zâ | بعدﺫﺍ | Bundan sonrası. |
Ba’dehum | بعدهم | Onlardan sonra. |
Bâb | باب | Kısım. * Mevzu. *Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Husûsi madde. *Sığınılacak yer. * İş. *Şekil. *Tövbe. |
Bâis | باعث | Gönderen, sebeb olan. İcâb ettiren. *Yeniden yaratan. Ölüleri tekrar dirilten. Peygamber gönderen. (Allah (C.C)) |
Bey’ | بيع | Satmak. *Bir malı diğer bir mal ile değiştirmek. |
Bilâ | بلا | Olmayarak, hasib olmıyan “…-sız, …-siz” mânâları yerine kullanılar edattır. Kelimenin başına getirilerek menfi mânâ hasıl olur. |
Binâenâleyh | بناٴًعليه | Bunun üzerine, ondan dolayı. |
Bitarîk’ıl Âhâd | ﺑﻄﺮﻳﻖﺍﻻﺁﺣﺎﺩ | Bir çok yolla. |
Bizzarûre | بالضروره | Zarûri olarak, ister istemez. |
-C-
KELİME | MA’NASI | |
Cây-ı Gîr | جايکير | Temelleşen, yerleşen, pâyidâr. |
Cebir (Cebr) | جبر | Zabtetmek. Zor kuvvet. *Bir şeyi ıslâh ve tâmir etmek, düzeltmek. *Bâtıl bir fırka. *Harflere yapılan hesab. *Fevkalâde ameliyât, kırık kemiği sarıp bütünlemek. Kırık veya çıkık uzva sarılan tahtalar. |
Celîl | جليل | Celâlet ve celâdet sâhibi. Azim, mertebesi yüksek. |
Cezm | جزم | Kat’i karar. Yemin. Kararlaştırmak. *Kesmek* Niyet. Tahmin. *Takdir. *İzam. *İcâbe. |
Cezmen | جزﻣﴼ | Kestirip atmak sûretiyle. |
Cûz’iyyât | جزيات | Cüz’i olan şeyler. Ufak tefek şeyler. Mânası düşünüldüğünde zihinde ortaklık kabul etmeyen şeyler. Mânası başka şeylere şâmil olmayanlar. |
Cüz’ | جزٴ | Kısım, parça. Bir şeyin parçası. *Kitab forması. *Küllün mukabili. *Kur’ân-ı Kerimin otuzda bir parçası. *Kanaat. İktifâ eylemek. *Düğümü sağlam yapmak. Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak. *Kız evlâdı. |
-D-
KELİME | MA’NASI | |
Dalâl | ضلال | Sapıklık. * Sapmak. Doğrudan, İmân ve İslâmiyyet yolundan sapmak. |
Dâll | دال | Delîl olan. Yol gösterici. Bildiren. |
Delâlet-i Zanniye | ظنيه دلالة | Zan ile olan işâret, yol göstermek. |
Diyet | ديت | Kan bedeli. Yaralanan veya öldürülen bir kimse için en yakın vârisine şer’an hükmolunan para veya mal. Can pahası. *Para, değer kıymet. |
-E-
KELİME | MA’NASI | |
Ef’âl-i Mükellefin | مكلفين افعال | Mükellef olanların (yani; Cenab-ı Hakkın teklif ve emirlerini kabul ve vazifeli kimselerin) yaptıkları amel ve işler. Bunlar şu isim altında toplanır: farz, vâcib, sünnet, müstehab, mübah, mekruh, haram, sahih, bâtıl, fâsid, helal. |
Efrâd | افراد | Fertler. *Askerler. |
Eimme-i Erbaa | اربعه اٴمهٴ | Dört imâm. |
Ekser | اکثر | Pek fazla. Daha çok. Kasrette olan. Pek çok. |
Elfâz | الفاظ | Lazıflar. Sözler. Lûgatlar. |
Emârât-ı tekzîb | امارات تکذيب | Alâmetleri, nişâneleri yalanlamak, inkâr etmek. |
Erbâb-ı Tahkîk | اربابتحقيق | Hakîkatleri delilleri ile bilen mahâret sâhibi insanlar. |
-F-
KELİME | MA’NASI | |
Farziye(t) | ﻓﺮﺿﻴﺖ | Bazılarına göre kabul edilir sayılan. Mevhum (alı olmayıp) ve itibâri olan. Aslı isbat edilmemiş hüküm. |
Fevt (Fevat) | فوت | Ölüm, mevt. *Kaybetme. Elden çıkarma. Kaçırma. Bir şeyin bir daha ele geçmeyecek şekilde elden çıkması. |
-H-
KELİME | MA’NASI | |
Halâs | حلاص | Kurtulma, kutuluş. Selâmete erme. |
Halel | خلل | Bozukluk. Eksiklik. *Başkası tarafından verilen zarar. *İki şeyin aralığı. Boşluk. Açıklık. |
Hâlet-i Mezkûre | ﻣﺬﻛﻮﺭﻩ حالة | Zikredilmiş hâl. Keyfiyyet. |
Hâlî | ﺧﺎﻟﻰ | Tenhâ, boş, sâhibsiz yer. *açık yer |
Haşr | حشر | Toplanmak, bir yere birikmek. Toplama, cem’ etmek. Kıyametten sonra bütün insanların bir yerde toplanmaları. |
Hâvî | حاوی | İçine alan, ihtiva eden, kaplayan. Câmi’ *Biriktirici. *Kuşatan. |
Hazret (Hazerat) | حضرت | Hürmet maksadı ile büyüklere verilen ûnvan. |
Hırmân | حرمان | Mahrumluk, mahrumiyet. * Ümitsizlik. |
Hibe | هبه | Bağışlama, verme. |
Husûl | حصول | Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek. |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)